28 Şubat 2011

kuru(tul)muş kelimeler...

zamansız yalnızlıklar aldım
zaman tezgahından
tek kuruş ödemeden
kuruttum
sakladım
özenle
sararmış
iki  sızı arasında...
ara sıra
çıkarıp bakınca
"güz" oluyorum..

22 Şubat 2011

kelime oyunu....

...
bir kelime bir hayat kurtarabilir  mi ?dedim
evet dedi, kurtarabilir lakin karartabilir de...
nası yani? dedim ve sonra tüm  gücümü toplayıp,
"bir hayali yaşatabilir mi peki  bir cümle?" dedim ukala ukala
"öznesine aşina  bir kalbin  varsa  yaşatabilir"  dedi....ve devam ettti;
aklını yüreğine bağlayan bir virgülün varsa mesela  her zaman için umuda kapı aralayabilirsin
her şey olabilir; yeter ki  noktadan uzak dur...
uç noktalarda gezinme...
"üç  nokta" diyorum sadece..üç nokta...
unutma, üç nokta...
...

20 Şubat 2011

kağıdın sessizliğinde...

  "...gözümde büyütmediğim her şey büyüttü beni..."

*** 
"...sanki yanılmışım yanlış sözler büyütüp..."

***
"...yazımı bitirmeden gidebilirim;  mürekkebimde, masamda...
olmadı uysallığında kaldırımların; birkaç kat aşağıda, şurada...

gidebilirim kimbilir hangi defterdeki sözü bitirmeden henüz 
mevsim yaz olamaz, kış yahut ilk değil, belki gülgün güz...
 ...

yazımı bitirmeden gidersem, mürekkebim kurur masamda 
kaldırımları sökemeden hele! uysallık işleyen şu yarada...

elveda yüzyılım, sen giderken siyahı elde ettim tam  burada...

***
"...vazgeçiyorum artık; eksiltin beni hayatınızdan
yalnızlığımdan dönmek istiyorum bugün, altımda bir dünya
yabancım olsun size ait ne varsa..."

(o.alkaya)

16 Şubat 2011

hüzün eskisi...

...
üzgündüm biraz...biraz da şaşkın...
yolunu şaşırmış hangi durakta ineceğini bilemeyen yaşlı bir teyze gibi ...sonra;
kağıttan gemilerim var dedim suspus yüklü, alır mısın?
kaç  para?  dedi gülümseyerek..
bu zamanda hüzün kaça gider ki dedim...
böyle gitmez dedi...böyle gitmez....

http://ufizy.com/#2PHQSuhOuxU/r/!/

15 Şubat 2011

özlem(ek)tim içime, baharda yeşerir mi bilmem...

cancağızım, mor yelpazelim, kederlim nerdesin?
deli olma zamanımız geldi çattı.. yosun tutan sabahların tatsızlığını rafa kaldırma zamanı şimdi, nerdesin?

deli olma gel!  ister o yer minderli, mutfaklardaki yemek kokularına  b'ulaşmış iştahınla gel.   ister, o dut ağacının bahçeye uzanan dallarından birine tutun da gel, gel işte..
 ister, saklambaç oynadığımız o taşlı sokakların kaldırımlarına s'inmiş takunya tıkırtılarını toplayıp, ister o balkonda uyumaya çalışırkenki en neşeli halimizle, bize ellerini uzatan yıldızları tek tek ceplerine  doldur da gel..
gel işte..
voltranı oluşturanlar gibi güç bizde deyip, anılarla dolu hikayeleri avluya s'açalım..kaçalım hiç durmadan..

boş çerçeveli kanadı kırık pencerelere konan gülüşlerimizi de yanımıza alıp, hanımeli kokularını ta ciğerlerimize çekerken yeniden başlasak, en başından.
yine yeniden sevsek herşeyi delicesine, etraftaki tuhaf ruhsuz b'akışlara aldırmadan.   kaldığımız yerden gökyüzüne açılsak..ucundan tutsak hayatı yeniden,.kırmadan hiç bir şeyi, kırılmadan...ama işte yoksun sen..

 uzaktan seyrediyorum artık; uzakta kalan hüzünlü koşuşturmalarımızı...
ah o mor hikayelerden ne kaldı ki  şimdi geriye?
sen ben ve bizi bize bağlayan şakacı anılarımız bir de..

maviyi unuttuk..unutulduk...unutturulduk....
nerdesin?

hayat devam ediyor her şeye rağmen, yaşamak buysa evet yaşıyoruz...
hayat galiba,  yüklemi "özlemek" olan tüm cümleleri  zamanla,  ömür törpüsünde eritip geçmiş sayfalara gömüyor...hadi baharlardan geçtik de kışlar bile vurdumduymaz olmuş, hayat galiba bizi sevmiyor...

sevmek dilimize ne kadar yabancı bir kelime ne kadar uzak....sevmek...sev....mek...sev...

ah cancağızım, mor yelpazelim,kederlim, şakacım...
şimdi her zamankinden daha çok ihtiyacım var sana...
nerede olursan ol gel işte..deli olma.!
gün gibi burdayım...
ve deliyim hala...

(can kardeşim, dert ortağım, e.a...ya ithafen...)

11 Şubat 2011

ikinci el hayat(lar)...

"...insan; yaşanmamış hayatlar biriktirmekle ömrü geçendir. başkalarının hayatlarını, düşüncelerini yaşar durur.  ne zaman kendini yaşayacağı aklına bile gelmez.  zira basit yaşamak kolay gelir insana ve kolaydır da...."
(s.ceylan)
****
insan hayatı ise kumbara gibidir, bozuk düşler ve bozuk cümlelerle doldurulur içi...bir gün içi açıldığında  bütün hepsi yerlere saçılır. ..topla toplayabilirsen...
bozuk düşlerden dağınık yansımalar ortaya çıkar ki bu da kaçınılmaz sonuç....
cümlelerinin limiti dolmamışsa ne ala, bozdur bozdur yaşa...ama dolmuşsa limit, o halde bırak dağınık kalsın, bozuktu zaten cümlelerin...hüzünlü son...
....
ezcümle; ikinci el hayat(lar) kısadır
seni senden alır ve seni sana sensiz verir. ..


08 Şubat 2011

mektup yanar pervane döner...

...
Elimde bir zarf; bir yaz bir kış
Sonra bir tas deniz içinde tufan var
Ekseninden kaymış bakış, bu yedinci çember
Ben neredeyim bu kadar hayata yakışıksız
Mezarlıklardan taşıyor ölüler… sen nasılsın...

Meydanı olmayan bütün coğrafyalar benim
Denizsiz bir kentte giyiniyor hayâl
Bana yazdıklarını okudum anladım
Gölgesine sığındığım bu hikâyede mahşer
Kapı artlarından eşiğime gülümser
Söyle yârim… ademden beri sen nasılsın...
(e.irtem)

05 Şubat 2011

sorular ve zor(l)ular..

zor olan;
yaşadıklarını hissedememek mi?
hissettiklerini yaşayamamak mı?



01 Şubat 2011

hep bir şeyler eksik...

"Ömür yolculuğuna çıkmışız bir kere...
Düşe kalka veya tahtırevanla da olsa, ilerlemeye başlamışız...
O zaman bilmemiz gerekiyor ki, hayat boş değildir!
Ama hayatta bir "boşluk" olduğu doğrudur!

 ...
Dünya hayatı, gerçekten eksiktir!
Ne kadar sevilirsen sevil, hep ihtiyacından az kalır.
Ne kadar seversen sev, karşılığını bulmaz.
Ne kadar kovalarsan kovala, hep kaçar zaman.
Ve her başarı, başarılamayan ne çok şey olduğunu hatırlatır...."
(h.babaoğlu)