27 Aralık 2012

durağan zamanlar...

serseri rüzgarların estiği bir vakit, 
asi bir mevsim dillenir göğümde ..
göçmen kuşların
kanat çırpınışlarına susar ayaz dilim..
kiilitlenir kalbim tüm  uçuşlara...
beklemeye geçer kelimeler..
sonra tekrar kanatlanmaya..
sonra tekrar..
sonra tekrar...
tekrar..
tekrar..
tek...
rar....
lar....
...

****

ve hayat sürekli tekrarlar bizi; biz hayatı tekrarladıkça....
gider gittiği yere kadar..

hayat her ne kadar tekrarlardan ibaret olsa da...
kendine rağmen kendini yaşamayı da öğretir hayat.
kendime rağmen, kendimi yaşıyorum..
ve kendime kendim bile şaşıyorum...

yani diyorum k ;arada sırada sen de şaşırt beni ey hayat,olmaz mı?
ya da...

04 Aralık 2012

düş/leme notları...

-biraz bahardır sözcükler..biraz kış....mevsimlik düşlerdir sessizliği bozan
-ne zaman susmaya niyetlensem, kelimeler ayaklanıp arıza çıkarıyor...atsan atılmaz, satsan satılmaz

****

arada böyle notlar düşsem ya da kendimi düşürsem mesela satırların ellerine, ellerim hiç üşümeyecek biliyorum...yansa da  kelimelerin yüreği yürek telaşımda, budur işte hayat diyeceğim, hayat budur.... 

o kıpırtılar, tıkırtılar hiç bitmesin istiyorum bazen....
bazen çok şeyler anlatmak isitiyorum da işte, sonra farkına varıyorum ki aslında hayatta yapabildiğim becerebilidğim  en güzel şey susmak'mış..bunu anlıyorum....

olsun...bir tek çayım olsun bana bir şey olmaz...çaysız bir dünya yok benim için..
kitplarım hazinem, çayım ışık yayan gözlüklerim...o olmasa belki de  göremem kitaplardaki o kalbe dokunan satırları..
fazlaca uçuyorum farkındayım...düşeceğimi de biliyorum....
lakin ben buyum, böyleyim...n'apayım düşerim kalkarım ama gene de değişmem, değişemem...
uçuş denemelerinden bir gün belki de vazgeçerim bilemiyorum..

hayat bazen çok küçük ayrıntılarda saklıdır....
her insan ise kendi iç dünyasında..
sırlıdır her şey orda ve sır'rın aynandır; baktıkça kendini görürsün kendini yaşarsın orda...

hayat devam ediyor, üstelik kış da kapıda..
kar hikayelerine hazırlanmalı...
sokaklar telaşlı....yağmurlar yorgun..
mevsimler düş sessziliğinde....
böyle zamanlarda korkmamalı insan duygularından ,ki zaten korksan da yaşanacak o duygular korkmasan da...
kendini bırakmalı...seline kapılımalı  hüznün ; yaşananlara bir çetele daha atmışken hayat...





03 Aralık 2012

yokuş...

çıktıkça büyüyor yokuşu sokakların...
durdukça tenhalaşıyor suskun rüyalar..
adresi kayıp bir yol..
yolunu kaybeden bir yolcu...

http://fizy.com/#s/3y74p9 








 

01 Eylül 2012

hüzünlü geçiş töreni...

eylül de geldi işte...
mavi solunca bu mevsimde
deniz tutarmış balığı...

ah ağaçlar sarı kanarya..
renkler de alışacak  zamanla
al hüzünlü mor yaprak.. 

güneşle kandıralım yağmuru
bulutları maviye boyayalım

hiç durmadan
sayalım içimizden  üçe kadar
bahar koyalım adını her sözcüğün
uçurumlara karanfil  takalım
dualar tüttürelim dudaklarda
yağmurun saçlarında ıslansın gülüşler
gün kısalsın
geceler ağlaşsın
mevsim sonbahar...


eylül diyorum çekingen tavırlıdır
sevdalıdır
zor bakar uzağa..
biz yakın olalım..

sen haziran ol mesela
ben  hazan...
kolkola geçelim bu rüyadan

susmaya çeyrek kala
sahi
hangimzi olalım 
bu hüznün kahramanı..

03 Temmuz 2012

içimize düşen med- cezirler..

plastik çiçekler kadar sahteydi ruhun; yokluk kokardı..
duvarlara aşinaydık; hangi kapıyı çalsak mavi bir ölüm...

****
kalabalıklar..varlığmızı yok eden kalabalıklar..
kalabalıkların içinde olmak demek aslında "kimseyi farketmeme" gibi bir eksikliği de ortaya çıkarır, en çok da kendini farketmezsin..bazen de kendini farketmemek için de kalabalıklara karışabilirsin, bu da bir tepki..
kalabalıklarda kimseyi farkedememek de bir  bakıma içimizin kalabalığındandır zaten..


çokluk, çoğu zaman yokluğu  çoğaltır..
çoğalarak azalmak çağımızın hastalığı..
içimizin yokluğu dışımıza vurmuşsa, tenhalar bile bize kalabalık gelir..
ama içimizde gereksiz çokluklar baş gösteriyorsa , kalabalıklarda bile yalnızızdır..
böyle de bir çelişkili ya da daha doğrusu zıt durumlar ortaya çıkabilir..


ve plastik çiçeklere dönüşen ruhlarımız hissizlikle yoğrulur hep, yokluk kokar..
ruh hissetmezse, kalp acı duymaz..
kalp acımazsa ruh hissetmez, bu bir kısır döngü..


ruh, gel-gitlerde yaşamaya alışmıştır ama insanoğlu ruhunu gözden çıkarmak  için elinden geleni yapmıştır..
ruhunu yitirmeye başlayan biri, kalbine hiç bir şey sığdıramaz oysaki..
her şey ağır gelir kalbe..çünkü ruh huzur ister, kalp ise sevmeyi..
huzursuz ruh, sevmeyi, aşkı kalbe sığdıramaz, açıkta kalır..


açıkta kalanlar ise sevmeyi başaramayan ruhsuzlar değil, sevmeyi  aşkı kalbine bir türlü sığdıramayanlardır..
"huzursuz suskunlar"dır yani onlar...


med- cezir manzaraları..deniz..gökyüzü..kuşlar..
içimizde havalanan kuşlar..göçebe ruhlar..
var olmanın dayanılmaz yokluğu..
kapılar..uzayıp giden yollar..bitmeyen yolculuklar..kum saatinden dökülen kum taneleri.. 


duvarlar....duvarlar....duvarlar..
alışkanlığımız olan duvarlar..
bizi bize hapsederken, zamanın  vurdumduymazlığını, o kum saatinin dökülen kumlarına resmeden  duvarlar..


duvarlar çok şey...


duvarlara aşinaydık biz oysa
severdik duvarları
kapıları sürgülüydü içimizin
karşılama törenlerinde yakılan 
tütsülü suskun sözcükler kadar ağırdı  hayat
solgun bir hüzündü ezberi kalbimizin
hangi kapıyı çalsak karşılayan bizi; 
gülüşü bozuk mavi bir ölüm...

25 Haziran 2012

bazen...

bazen boşvermek istersin her şeye....kalbinin sesini kısıp, yürümek istersin sessizce..
ne kalbinin sesini, ne de kalpsizlerin sesini duymak istersin...
yorgun, bitkin ,unutulmuş  ne varsa  sözcüklerden geriye kalan; hepsi aklın kıyısına vurur..
aşk öksüz kalır...yüreğin firarda...
ve  susuz bir yazdır artık yazdığın her kelime..
bir şey var dersin bir şey,  yitip giden.....
kül mü, gül mü hiç bilemezsin..
sadece bakakalmakla yetinirsin ardından...


bazı şeylere aldırma gül-geç..
her şey biter...
herkes susar..
vedalar ayrılığın diyetidir..
hayat veda etmez  
kalptir veda eden naz makamında
giden gitse de bir tek o kalır  s/onsuzluğa....

23 Haziran 2012

tufan....

güller ayrıılmaz  (ba)hardan
kuşlar (g)öçe  ( t)uzaksa
ve sen unutursan tufanı
deniz (d)olsun her (y)anın 
uyanmadan rüyadan..

13 Haziran 2012

düğüm...

(n)azlar şımartır, çocuk kalbini....
her gülüş bir (v)eda..
her ayrılık bir gemici düğümü
yolun uğrak yerinde bir (g)iz
doğmak için gün sayar
yalnızlığın (öz)gür sularına.. 

05 Haziran 2012

kiracı..

(bo)yanmış kalbinde
bahar(at) kokulu
hüzün renginde atlar..


koşturur dört nala
uçuk deliliklerden geçip
kaybolur uykuya..


uyku b/ölünür nazlara
kalsan
gitmeler çoğalır içinde
gitsen
rüyalar sarı bir gül...


çelişkiye atılan tek  imza;
hayat, kiracılıktır  umutta...


derin(seylabe)

31 Mayıs 2012

sarmaşık..

günler  kuş ölüsü...
zaman;
arsızlaşan sarmaşık büyüsü...


yağmur;
kimin için çalıyor damlaları,
kaldırımlar ağlıyor gördün mü?

29 Mayıs 2012

hikaye(siz)...

gül açtığında..
açar dikenin hüznü
dökülünce aşk s/öze
'sus' olursun..

karışınca aklın
bozulacak ritmi
tut (ma)...
vurulursun..

biriktim  yokluğ(un)a
öylece unut..

27 Mayıs 2012

çay..

çayın tadı; arnavut kaldırımlı yokuş
özlemleri büyütüyor kokusu
gel diyorum 
gelmiyor hiç bir sözcük aşka..

23 Mayıs 2012

bu da geçer..

gün, yağmur gibi üstüme yağdı bugün..
sırılsıklam olsa da şükürler...
k/açmalarım bitmedi henüz en tazesinden umuda...

17 Mayıs 2012

sustukça susarsın umuda...

her şey susmakla başlar..
yollara düşmekle..
her şey sözlere kelimelere anlam yüklemekle başlar..
ve bir gün susmakla da biter her şey...yüreğin gibi...

insan aciz bir varlıktır aslında, ne kadar güçlü görünmeye çalışırsa çalışsın, bir yerden sonra tükeniyor..

"hangi rüzgara tutunsa insan, kendine savruluyor. hangi denize açılsa yine kendi kıyılarında buluyor kendini"..kalbine yol göstermek çok anlamsızdır böyle zamanlarda...kalp aslında kendi yolunu bulur, yeter ki sen onu yönlendirmeye çalışma..ona akıl verme..ve kalbini dinle..

ve zaman..
çokca bahsettiğim bir kavram..
zaman....ağır uykuları kıskacına almış bir akrep...çalıntı rüyaların tanığı...

zaman; kısık ateşte bıraktığın çayın fokurdaması gibi insanı kendine getirir bazen..bazen de duyamazsın sesini; taşar yürekte demlenen hüzünler gibi...

her şey susmakla başlar ve susmakla da biter..
sus ki o halde, dinle(n)sin kalbin..
sustuğun kadar sustukların  büyüse de içinde, küçülen sen olma...
ve sen büyü de gel ey umudum..

14 Mayıs 2012

ibresiz döner zaman...

kağıt kesiğiydi;
zaman çıkmazına müptela
tüm kelimeler

kayıp şehirdi;
içimizdeki umut

tek ayak üstünde bekleyen;
hayallerdi baharda..

yıkık cümleler..
kırık aşk sözleri..

uyuklarken  artık tüm ruhlar;
şehrin uğultusunda..
kalbim...

kalbim
sessizliğe amade..

/derin(seylabe)/

12 Mayıs 2012

galiba..

tek bir dilde yazılmış, hiç bir dile çevrilmeyen 
şairi belli, bir şiir gibidir hayat; 
anlamak istesen de anlayamazsın...

11 Mayıs 2012

fark...

siz sabahları dünyaya bakarsınız şehirlerden..
şehirler sizi s/üzer yalanlarınızdan..
ölüler güler, siz ağlarsınız..

09 Mayıs 2012

gri...

şehri ağırlaştırdılar..güneşi siyaha boyadılar..
'nazlı yağmurlarla gelen baharı kara kışa teslim ettiler..
şimdi kurt sıyrığı ayaz' her gelen gün..

05 Nisan 2012

akıl tutulmaları..

bir şarkının içinden geçer gibi
geçerim hayattan
sonra susar şarkı...
kalan ben...

kalbim ıslık çalar
mutsuz bir kedi geçer önümden
susar kalbim...
giden ben...

bir mısra ol(k)urum
yalan gelir her şey...
hüzünlü bir tebessüm olur yaşamak..
ölen ben...

06 Mart 2012

kazak...

küçükken  hani bana kazak örerdin  ya anne
ilmek ilmek sevgini katardın...
yanardım..
güneşleri toplayıp ardından
yüreğime katardın.
.

ya şimdi anne?
ya şimdi?

neden ısınmıyor ellerim?
yüreğim neden buz?
bana yine kazak örer misin anne?
kırmızı olsun bu sefer..

biliyorum  kış geçiyor ama;
buzdan  kalelerin önünde
her gece nöbetteyim..
ayaz buralar..
toprak kayıyor camlar
üşüyorum ben anne..
üşüyorum...


.

05 Mart 2012

zorunda mıyım?

kendini gölgelere saklamak mı?...
kendini gölgelerden saklamak mı?
yoksa kendini gölge olarak saklamak mı?

08 Şubat 2012

celladıma gülümserken..

....
laboratuvarda çalışanlara sorarsanız
ruhum sahte
evi nepal’de kalmış
slovakyalı salyangozdur ruhum
sınıfları doğrudan geçip
gerçekleri gören gençlerin gözünde..

acaba kim bilen doğrusunu? hatta ben
kıyı bucak kaçıran ben ruhumu
sanki ne anlıyorum..

...
ben oysa
herkes gibi
herkesin ortasında
burada, bu istasyonda, bu siyah
paltolu casusun eşliğinde
en okunaklı çehremle bekliyorum
oyundan çıkmıyorum
korkuyorum sıram geçer
biletim yanar diye
önümde bir yığın açalya
bir sürü çarkıfelek
gergin çenekli cesetleriyle
önümde binlerce çiçek
korkuyorum sıra sende
sen de başla ve bitir diyecek.

yo, hayır
yapamaz bunu, yapmasın bana dünya
söyleyin
aynada iskeletini
görmeye kadar varan kaç
kaç kişi var şunun şurasında?
...
i.özel.

12 Ocak 2012

z/amansız ve ıssız..

bazen herşeyi bildiğinizi sanırsınız. bu öyle bir yanılgıdır ki aslında hiçbir şey bilmediğinizi anladığınızda her şey çok geç olabilir..çok bilmek, ya da çok okumak öğrenmek, bazen insanın mutsuzluğunu artırmaya yetiyor da artıyor bile.  bugünlerde çok yazmıyorum evet.  insan mutlu olduğunda daha az yazmaya meyillidir derler. kimi zaman ise yazamamanın nedeni, aslında yazabilecekklerinin hiç birini yazamadığını görüp ümitsizliğe kapılmaktır. belki bu da yazamamanın haklı bir sebebi olabilir.. insan ne yazacağını bilemeyince, ya da kelimeler sana yabancılaştıkça, kurduğun cümlelerin sayısı  da  o derece azalıyor haliyle..


yazmak mı zor, okumak mı?...bu da farklı bir soru...


zaman durdurulamayacak kadar kendinden emin adımlarla ilerliyor.."dur bi dakika, bekle!" demeye gelmiyor..hayat saatini kuruyor ve çalıştırmaya başlıyor.. eksiksiz yerine getiriyor planladıklarını...ama sizin planladıklarınız hep havada kalıyor nedense...hayatın asık suratlı penceresinden hayata umutlu gözlerle bakmaya çalıştıkça; hayat en olmazından  planlarını kuruyor sizin için ve siz görmeden pusuya yatmış oluyor bile çoktan...planlarını tıkır tıkır işletiyor bir şekilde, bunu engelleyemiyorsunuz..aslında hayatta hiç bir şeyi planlamayacaksın; bunu yaşadım, bunu bildim hep...çünkü planladıklarının ancak kaderine düşen payı kadarını yaşayabilir ve  hayata geçirebilirsin..


ve "zaman yıllarla tartanlar yanılırlar" diye bir söz vardır..zamanı yıllar değil de yürüdüğün yollardaki izler belirler..


izleri kaybolanın hisleri de kaybolur..


ben bu kaybolmak kelimesini ne çok özümsemişim ki yazdığım her yazı da bu konuya değiniyorum..aslında kaybedenlerin "kaybolmak" kelimesini  kulllanmaları çok da şaşırtıcı olmasa gerek..böyle olması gerekiyor..zamansız ve ıssız yaşamak kaybolmanın diğer bir adıdır belki de..söylenmiyor herşey; sadece yaşanıyor..


ne ilginçtir ki, z/amansızım... ıssızım...ve hala yaşıyorum..
umut işte..