19 Aralık 2011

kardan evler..

bir şey anlatmalyım..kışı anlatmalyım mesela..karı ..kardan adamı...beyazı.....temizliği..saflığı..dünyanın ne kadar kirlendiğini böylece..kar yağınca sanki etrafımızdaki bütün karalıklar..karanlıklar..bütün pislikler temizlenecekmiş gibi bir his  var içimde....kar doğanın aydınlık süsüdür..kar içimizin karasını alan bembeyaz bir duygdur...

karın lapa lapa yağdığını görmeyeli çok oldu...karın yağışı bile değiişti artık...yağmasıyla erimesi bir oluyor..galiba küçükken kardan yaptığmız evleri özledim..evet, kardan evler...karlar eskiden öyle yağardı; dizboyu..ve karların içinde kaybolduğumuzu bilirim...ne güzel kaybolmalardı onlar öyle..ve o kardan evlerin soğuğunda nasıl da güzel ısınırdık...nasıl da mutluyduk..dünyamız nasıl da bembeyazdı, yumuşacıktı hayaller pamuk gibi....

oysa şimdilerde nerelerde kayboluyoruz, nasıl kayboluyoruz hiç bilen yok...
bir kayboluyoruz bir daha da bulan yok..
ve ben bu aralar çok kayboluyorum soran arayan bile yok
kayboldum, hadi bul bulabilirsen beni ey hayat..

30 Kasım 2011

sus payı..

"herkes kendisi için bir derstir; yeterki insan kendini yakından bilsin.."

"ruhumuzun ele avuca sığmayan akışını gözlemek.."

"bütün umudum kendimde.."

"onlara göre insanın kendi kendisiyle başbaşa kalması, sırtüstü yatıp vakit öldürmesidir...ruhunu zenginleştirmeye kendini adam etmeye çalışması, boş hayaller kurmasıdır; sanki kendimiz bizden ayrı, bize yabancı birisiymiş gibi...

******
ve gitmek..

"kırdım diyorsun  ya zincirlerini
evet köpek de çeker koparır zincirini
kaçar o da ama halkaları boynunda taşıyarak.."

zincirleri götürürüz kendimizle birlikte; tam bir özgürlük değildir  kavuştuğumuz..döner döner bakarız bırakıp gittiğimize; onunla dolu kalır düşlerimiz..

"ruhun derdi içinde kaçamaz kendi kendinden.."

***
kendini kendine yolla...
kolla kendini kendinden ki;
yol varsa  yolculuk var...
"O" var...
bekle...


/denemeler/montaigne/

15 Kasım 2011

son sardunyalar...

"..ah ne kahraman, ne cesur
ne güzel çocuklardık
her yeni günü ümitle
nasıl kucaklardık..

hem utangaç hem hevesli
mektepli sevgililerdik
pek kırılgan pek acemi
bir söyler bin gülerdik.."


03 Kasım 2011

kilitli kalmışız bir yerlerde...

"...yaptıklarımız daha çok eski alışkanlıklar...
konuşmalarımız elli kelimelik bir bulmaca..."
(h.günday)
*****
ne çok susuyoruz, anlatacak o kadar çok şey varken..sözler kilitli kalmış yüreklerde; çözmeye mecalimiz yok..bir yerlerde depremler oluyor, bir yerlerde hayatlar yok oluyor..insanlar tedirgin...üzgün... yorgun...umutsuz...
...
yüreğimizdeki depremler peki? sahi onları hiç sormayın..artçı sarsıntıları hiç bitmiyor..
hayat her an sürprizlerle dolu...sürprizleri seven var mıydı?
emrivaki yapılmasından hoşlanan peki?..ben pek sevmem de..
hayat gerçekten adaletsiz..başedebilmek için taş gibi yüreğe sahip olmak gerekiyor...taş kalpli olmak demedim bak, sağlam bir yürek ve sabır..taş gibi dimdik ayakta durabilmek...söylemesi kolay tabi..
...
hayat  seni sana gösterirken, seni sana anlatmıyor..sen anlayacaksın....anlamalısın..anlamak zorundasın, başka çaren var mı?
çünkü hayat seni düşünmez..sadece alıştırır..
...

25 Ekim 2011

...

açmalısın içinin pencerelerini,
atlamalısın, en azılı düşlerinden acıya..

çekmeli mi sineye,
çekilmeli mi  bilmem?
iki ters bir düz giydirdğin hayatlar..
varsa yoksa hepsi senin..

pabucun ters,
yüzün komedi
yalan karası gözlerin
sen kal, ben gideyim..
bunu  da yaz bir kenara e mi..

21 Ekim 2011

sakar...

gitmeler..gelmeler..koşmalar..düşmeler..yazmalar.. çizmeler...ağlamalar..gülmeler..kızmalar..hepsi yalan...sonu belli olmayan bir devinim..ya da sonu belli de biz mi göremiyoruz?


aslolan hayatın ta kendisidir..hayat, duruşunu ortaya koyar, sen ise hayatını..zor bir mücadelede bulursun kendini..bazen haksızlığa uğradığını düşünürsün ama nafile..
düşmeden kalkmayı bilemezsin, kaybetmeden de kazanmayı..hele bir de sakarsan çok daha zor olur ayağa kalkmak..
çocukken çok sakarmışım biliyor musunuz?..hala da öyleyim gerçi...bu yüzden işte, ruhum hep yara bere içinde demek ki....

aslolan alışabilmektir..
zaten yaşamak da yarı yarıya alışmak değil midir?
öylesine yaşıyoruz ve ölesiye alışıyoruz.....
öyle işte...

18 Ekim 2011

dünden sonra yarından önce..

eksik bir tartı;
eskiyen zamandan...
eksilen sur üflemeleri;
eksik toplamlardan kalan...
bugün ya var ya yok...
sonbahara ne kaldı...

11 Ekim 2011

çöp tenekesi..

yine yeniden yenilgilere başlamak için burdayım...yenilgiler olmasaydı umut ne işe yarayacaktı...böyle düşünmekte fayda var...
derin mi, göçebe mi? hangisiyim buna da karar veremedim hala....sadece aciz bir kul desem, beni anlatır mı?
sokakta çöp tenekesine çöp atarken hani kedi fırlar ya  birden çöp tenekesinden; korkarsın.
öyle işte korkuyorum hayattan; her an  karanlık boşluklarına beni fırlatacakmış gibi...

http://fizy.com/tr#s/1mv487

30 Mayıs 2011

ayraç...

"yolun adını "göçebe" yazar diyor yasalar;
geri dönmeyişlerin alfabesine.."
(a.mutlu)

***
biraz zaman diyorum zamana, yalanlar uydururken; gülüp geçiyor..zamanla yarışmak diye bir şey duydun mu?
uçurtma uçurtmak gibi  tıpkı yağmurlu havada...buruşturup atmak gibi, unufak olmuş "çünkü"leri "keşke"leri..
zaman yalan...
zaman  aylak...
zamana uy(u)mak;su ve ateş arasında kalmak demek, eski(miş)  bir ayraç gibi...

23 Mayıs 2011

bahar yorgunu...

..yaşamak bunca omuzlarımıza yüklenmişken, düş(ünce)lerimize ne kadar güvenebiliriz. kelimelerle örülü bir dünya...
bilgisayar..kitaplar...ve hayat..
dışarda bahar..
içimizde bir hüzün bir hüzün...

....
biraz zaman...

öteki...

...yeni bir mağazadan satın aldığın göz alıcı
cafcaflı bir elbise gibidir hayat;
 parlak görünür...
...
sonra...


20 Mayıs 2011

ve sonra...

"...gök çoğalınca
göğe açılan göz kapanınca
beni duyacak anlamayacaksın..."
......

"..can yakmamaya
daha biraz daha
karaçan yaralara göz yummanın
acısıyla sofranın altında
daha...
sancılı daha...
bir dünya kurdum kendime..."

(c.zarifoğlu)

****
zarif şiir denince bir iki satır yazmamak olmazdı...

17 Mayıs 2011

yaz deftere kaptan...

mükemmel mutsuzluk...
bir duruluk söylenişinde..
buymuş sürekli
yanıp sönen oysa;
neonlarında yaşamın..

pıhtılaşmış çok..
görünce arsız aşkı..
korkularını asıl sevdiren
can çekişen umutmuş;
kollarında ölümün..

'yatay çelişkiler
dikey yalnızlıklar'
mutsuzluk förmülüdür;
cellat matematiğin..

hepsine benden selam..
hepsine benden umursamazlık...
seyirlik düşler;
en acımasızından..

alaşağı edilmiş sözcükleri
bulduğunda kalbin;
ona sor!
anlatsın...
böyle gelmiş sancılar,
böyle gider mi bu savruluş;
anlatsın...

mükemmel mutsuzluk...
bir ahenk söylenişinde..
tamlaması tamamlanırken
zamanda;
sıfatlar kara yazılı...

acılı hikaye bu süregelen..
mükemmel mutsuzluksa
mutluluğa giden...
reddettiğin yollar senindir..

çıkarsa karşına
bir gün dargınlığın;
kır dümeni kaptan
yaktığın denizlere..

kırgınlıklar erirken
zaman çukurunda
son vedamızı yapalım...
ne denir hani sonra;
sen sağ  ben selamet...

(sitemkar göçebe/mayıs2011)

16 Mayıs 2011

dalgın mısın..dargın mı?.....

sınavda doğru bildiği soruyu  yanlış işaretlemiş bir öğrenci dalgınlğındaydı gözleri...hangi yöne açsa kollarını, çaresizlik kucaklıyordu...değil mi ki ağlamak anlamakla eş değerdi...oysa o bunu bilmiyordu...
bildiği tek şey "yaşadığını sanmak"tı..

10 Mayıs 2011

b/aşka yol....

hüzün..ah hüzün....
hiç bir kelime senin eline su dökemez...
sen b/aşkasın...
mutlulukla acıyı sevdirirsin birbirine,
ne de güzelsin...
güzellik de başa bela; bilir misin?

sağanak..

acı, hüzün bir yana...
değersizlik hissi;
boşluğu kat be kat büyüten....
değersizlik...
uçurumdan atlamaya hazır bir  gülüşün son vedası ...
...
değer miydi ?

06 Mayıs 2011

yağmur d/ilinden...

yağmur(ca)...
yağmur; aşkın lugatında gözyaşı demektir oysa.
yağmurca konuşalım mı?..
sevgiyi aşka katık ederken dilin döner mi "yağmurca"ya?

en güzel aşk dilidir "yağmurca"; nasıl bilmezsin!
hadi gel, birlikte öğrenelim.

sonra birlikte ölürüz belki de yağmurda...

05 Mayıs 2011

karambol...

"ben...ey senden nefret ettiğim kadar hiçbir şeyden nefret etmediğim  sevimsiz kelime.  son zamanlarda seni ağzıma sıkça aldığıma göre ben de mi sevimsizleşiyorum? 
veya son zamanlarda neden bu kadar iç içeyiz; madem ki sevmiyorum seni...
lakin sen olmadan da anlatamıyorum derdimi.  o zaman halet-i ruhiyemde fevkalade sayılabilecek değişiklikler olmalı..."

kaybedebilirsin kendini...
değil mi ki kaybetmek kendini bulmaktır bazen de..
bulamıyorum....
yağmursuz duygularla  büyüyen bahar, çiçek açar mı hiç?..

04 Mayıs 2011

nakba...



karanlık kördü adım yoktu
hakkımı aldın zaten çoktu
gel bana anlat yaptığımı
benim ne yapınca abarttığımı..

kutlayanım var ağlayanım da
bak sana bayram bana bomba
kutlayamazsan ağla yanımda
ruhumu al da yüzleş aklınla...

yangını gördüm adım çoktu
hakkımı aldın zaten yoktu
gel bana anlat yaptığımı
seni de yakınca abarttığımı..


kutlayanım var ağlayanım da
bak sana bayram bana bomba
kutlayamazsan ağla yanımda
ruhumu al da yüzleş aklınla ...
...

28 Nisan 2011

hiçbir geçen tartılmaz kalanla...


..
dünyayı,
o görkemli hastayı

bir rüzgar eser
beni görmeye

diyerek bekledim

ve düşündüm ki
gözlerim kalacak benden geriye...

(i.tenekeci)

siyah..değişmiyor...

"Yaşamayı yarına erteler dururuz...
Mevsimler geçer , ceketler eskir...
Sonra yenileri gelir, onlar da eskir...
Bir beden büyümüşsünüzdür bu arada...
Müstakbel tabutumuzun hacmi de artmıştır...

Düşünmeyiz...boş veririz hep...

Delik cepler gibi...
Sayısız günler gibi....
Kara bir sevdadır dünya; karalar...
"Aşk"tır halbuki yaşamayı bilmek..."

(m.başaran)

26 Nisan 2011

telaşlı seyreden b/akışlarınız vardı...

bilirdim..
görürdüm hep..
telaşlı seyreden bakışlarınız vardı
kavşaklar dağ doğururdu
içinizden ressamlar geçerdi;
yüzü boyalı ve asık...

çok mu yorgundunuz
onlar geldi önce
sözler binince atlıkarıncaya
içimde hep bir çokluk
hep bir çocukluk..

geç kalmıştı yüzünüz oysa rüzgara
gülüşlerinizde hep bir sahtelik
sonunda bildim ki gidilecek yollar var
sevilecek kediler
umut var kapı aralığında
uzun bakışmalar var;
kaldırımlarında sokağın...

çok mu sevildiniz sanki
atışmalar vardı yüreğinizde sık sık
tıklım tıklım çığlıklar..

çok mu vefalıydınız
vefa bir semtti sizin için;
boza(cı)sı fiyakalı
yalandınız!
ama bir sevda geçse yanınızdan
siz dönüp bakardınız.
"bizi yalanlar uyuttu"
deseniz de
siz b/akardınız yine..
siz b/akardınız!

avuçlarınızı açsanız da yağmura
doluşsa da kumrular çatınıza
"her yalan biraz umut
her sevda biraz eksik" imiş deyip
siz kendi içinizde
kendinizle yanardınız
kendinizi yakardınız....

sahi siz bu kadar mı yav(l)andınız?


körebe..



bundan böyle böyle ara ara eski şarkılara doğru bir yolculuk yapalım istiyorum;
türk filmi tadında...

"hayat bir sahne, bizler artist ortada..."

devam edecek....

25 Nisan 2011

sıradanlık...

-"sıradan yaşıyoruz" dedim.
-"mutlu olmanın yolu sıradanlıktan geçer"dedi.
-"sıramızı şaşırıyoruz; sıradan olmaya çalıştıkça" dedim.
-"olabilir, insansın beşersin şaşarsın. lakin sıra dışı olup mutsuz olmaktansa; sıradan ol hüzünler sana dost olsun. sıradan mutluluklar sıradışı mutluluklardan daha kalıcıdır, hala göremedin mi?
bir papatya mı seni daha mutlu eder; yoksa...yoksa... neyse...
büyük düşün...lakin küçük yaşa...kalbin gibi mesela...

22 Nisan 2011

rüya...




"..bir incelik gösterin!
incinmesin yüreğim!.."
(c.zarifoğlu)

20 Nisan 2011

sen kuş olur gidersin bir trenle...

"..uzun bir geçmişimiz var
hiç yorulmadan
en azından bir kere
eğlenceli beşik
ha biz varız..
ha biz maskeli balo...

saygıya durup üstün bir gecede
bir sır payı katlayıp
sade bir kahveden
keyifsiz bir detayın hükmüyle
ha biz yokuz..
ha biz seferde...

ya bu kez ölenleri görmeliysek
ya sen kuş olup gitmeliysen bir trenle
parka dolalım...
park bizi alır önce
seyrimizden bir sabah kazanır.
eğri fakat daha çok eğrilmez bir şöförle
sayısız rampaya katlanır.

ya güneşten daha zengin
sofraya diz çökeriz
ya sen kuş olup gitmeliysen bir trenle
oysa sergimize kuşlar gelir uzanır.."

(c.zarifoğlu)

18 Nisan 2011

hissiz...

bilemiyor rabbim
hiç bir şey göremiyor bu  taş(laşmış)  kalp...
hiçliğimi hissizliğimde eritme....

17 Nisan 2011

oyuncaklar...

"..ameliyat odasına
alındığında bir çocuk;
kapıda
ağlaşarak onu beklerler
yaşamın
kolay bozulan
bir oyun olduğunu bilen
oyuncakları..."
(a.akova)

11 Nisan 2011

yağmurlu nisan alfabesi...

bahar;
uyuşuk gözlerimden akıyor..
aşk;
uyuyor..
uyutuyor...

seven uyur(muş) sevdiğine;
bir ömür boyu...


duydun mu?
aşkın tarifi bile var(mış) baharla karışık...
yağmurlu nisan alfabesi çıkmış...
beş harf iki heceye sığdırılmış koca bahar
ve hüzün...


şiirler yazıyorum gülüşüne;
baharı özleyen düşlerimde..
yalancı papatya falları...
gelincikler gülermiş oysa...
bilen var mı?

içimden çocuklar geçiyor sürü sürü
uçak oluyor sonra
menekşe kokan kağıtlar;
süzülürken rüzgarda
kapılıp gidiyorum...

giysime bulaşan
bir bahar lekesi...
ellerimde gül izi...
sonra nisan gülümsüyor aniden..
aşka kanmak böyle bir şeyse
aşığım galiba...
ve,
aşklı sözler büyütürüm ben
inan
her baharda...

(göçebe)

..ve o göçebe "yağmurlu nisan alfabesi"ni çözmeye çalışıyor hala...

nisanlık öldü mü?...

"..çocuklar bulmuş, getirdiler
kanadı kırılmış bir nisan yağmurunu
nisan'ın kuyruğuna teneke bağlar mı insan;
çocuk olmasa...
aşk şakasını kaldırır mı insan;
çocuk olmasa...

bir celsede boşanıyor mağrur bir yağmur,
nisanların yenildiği yalancı baharlarda...
ilkbaharın günahı olmaz nasılsa..."
(y.erdoğan)

10 Nisan 2011

acaba?...

"...vaktinden önce anlamanın şaşkınlığı mı
vaktinde anlamanın sevinci mi
ya da biraz geç kalmanın
O gereksiz tedirginliği mi
hangisi?

ama belli ki sonundayız her şeyin
en sonunda..."
(e.cansever)

06 Nisan 2011

sağır...

hiç kimse, duymak istemediklerine kalbini tıkayanlar kadar sağır değildir.
zira bazıları kalbiyle değil kulaklarıyla duymaya çalışırlar...

04 Nisan 2011

ezberimdeki düşler gibisiniz...

"...ve gri
ve lal...
hüzün kurmuş
iki mevsim arasına..."

****

"...gelseniz şimdi
güzel bir uçuruma düşecek ayaklarım...
tabanımda otuzaltı numara sevinç
kundaklanmış bir gül içimde..."
(b.tarıman)

03 Nisan 2011

ölçü...

bir tutam sevgi...
bir tutam aşk...
bir tutam umut...
bir tutam sabır...
hepsini imanla harmanlayıp
gönül teknesinde yoğur,
akıl tezgahında aç,
kalp ocağında pişir.
acıyan yanlara...
her derde deva...

(eski yazdıklarımdan...)

24 Mart 2011

parçalı bulutlu hayatlar....

"herkes aynı ölmüyor...
kimi azala azala..."
(m.mungan)

****
herkes aynı şarkıyı söylüyor...
sen detone oluyorsun...

herkes aynı yağmurda ıslanıyor
sen sele kapılyorsun...

güneşe dönmüşken yüzünü bazıları
sen parçalı bulutlu yaşıyorsun....
......
evet, herkes aynı ölmüyor kimi azala azala....

22 Mart 2011

anonim yalnızlıklar senfonisi...

ne kadar varsan, o kadar kimsesizsindir kendine...
ne kadar yoksan, o kadar acın azalır içine...
ne kadar gülersen, o kadar gül solar kalbinde..
ne kadar ağlarsan, o kadar büyür aşk ellerinde...

ne kadar yalnızsan
ne kadar azsan
o kadar özgürsündür...

sözlerin
yükselirken
göğe...
sen
çoktan ölmüşsündür...

18 Mart 2011

algılarımızdaki fay kırıkları...

"Yalan dünya çatırdıyor artık, bu belli. Tutunacak gerçek bir dünyamız var mı peki?" (g.özcan)

bu söz beni yüreğimden vurdu desem yeridir. var mı gerçekten tutunacak bir dünyamız. yıkılan bir dünyanın altında kalanlar sadece yaşama dair hayallerimiz mi? yoksa "bir hiçliğin koca gövdesi" mi? gerisi nasıl anlatılabilir bilmem. avutulabilir mi, bir noktanın şiddetinden kopup gelen umutsuzluğun gözyaşları? acizlik kavramının tsunamisine kapılan duyguları kurtarabilmek mümkün mü?....boşlukta sallanıyoruz demiştim de bir zamanlar, kendim bile buna inanmamıştım. ya şimdi?

kainattaki boşlukta salllanan bizlerin; bir nokta kadar cürmümüz olduğunu anlamanın artık "bir gereklilik olduğu" bilincini, şu kalbimize, şu kendinden geçmiş ruhumuza nasıl anlatabiliriz?

"nokta"yım..."nokta"sın..."nokta"yız...
"nokta"dayız...
"nokta içinde nokta"...
ben, sen, o...
biz, siz, onlar...
susuyorum...
susmak belki de, içinde seninle konuşmaya çalışan bir "sen" daha olduğununun farkına varmanın en güzel yolu...

bir başlangıç noktası belki de...

15 Mart 2011

kışa bakan sokak...

"kışa bakan sokak çocukluğumdur
ağlarken sular ürpermiş
ne köpürtmüş sevinci
ne aşk tiryakisi
içinde sarhoş kuytular
biraz mahur biraz hüzzam
ne zaman rüyaya uzansam
kederle eskitilmiştir...

kurak zaman kokmuştur toprak
taşmıştır an'ın sessizliği
renksiz bir vazoya
gövdesini suyla gizlemiş
acıyla kardeştir...

dağa bakan sokak
ne annemdir ne kendim
avludur seçilir
çarşıdır söylenir
hayat için eksilmiş
yalnızlıkla söylenmiştir..."(betül tarıman)

küçükken herkes kartpostal sanatçı resimleri gibi şeyler biriktirirken, ben nerde bir kaç mısralık şiir görsem onları bir araya toplar, onları okurdum. elime elma şekeri tutuşturulmuş bir çocuk gibi sevinçten gözlerim parlardı. hala değişmedi bu tutkum. şimdilerde çok fazla okumaya fırsatım olmasa da, şiir okurken zaman bende duruyor, zamanın içinde adeta kayboluyorum.
ibrahim tenekeci; "seviyorum aklımın almadığı şeyleri...." demiş ya...
galiba ben de, seviyorum aklımın almadığı şeyleri...

11 Mart 2011

durup dururken...

"bir neden bulur kalp üzer insanı..." (b.tarıman)

kalp nedensiz üzer mi ki insanı? belki de üzer. akıl söyletirse, kalp de üzer, ağlatır bazen. kalp tıpkı çocuk gibidir; durup dururken ağlayabilir, ağlatabilir, sevebilir, sevdirebilir, küçücük şeylerden mutlu da olabilir.

kalp güzel şeyler barındırır içinde; eğer kararmamışsa bir noktadan sonra. en güzeli sevgiyi, aşkı, şefkati barındırması, koruyup kollaması onları, içinde taptaze tutabilmesi...

kağıt gibi inceciktir kalp, kırılmaya müsaittir. kırılan bir kalp....
kırılan bir kalp, bir daha eski haline dönebilir mi?
"dal rüzgarı affetmiştir ama, kırılmıştır bir kere..."

durup dururken sever mi ki insan, durup dururken ağlar mı....nedensiz yaşanır mı hiç, nedensiz ölünmeyeceği gibi....
ama ben durup dururken yazıyorum işte....neden, ben de bilmiyorum.
kalbim üzme beni n'olur...
"akıl bir serçeyi avuç içerisinde tutmaksa, kalp avucunun içine kendini koymaktır..(sıfırbir)

avucunu aç bir bak, ne görüyorsun?
hiç....

09 Mart 2011

işin aslı...

“insan istediği şeylerin kölesidir, istemediği şeylere karşı alabildiğine özgürdür….”ataullah iskenderi

farkındaysanız istekler arttıkça mutsuzluğumuz da bir o kadar artıyor. çünkü istediğimiz şeylere çoğu zaman ulaşamıyoruz, hadi ulaştık diyelim hemen peşi sıra başka istekler yerini alıyor. mevki makam istiyoruz, mal mülk istiyoruz, hep somut şeyler. çok sonraları bunları elde ediyoruz belki, lakin mutluluğu yakalıyor muyuz, hayır. özgür olabiliyor muyuz, hayır. hepimiz kendi isteklerimize zincirlerle bağlı modern köleler şeklinde hayatımızı idame ettirmeye çalşıyoruz.

ataullah iskenderi yine der ki; “kendileriyle sevindiğin şeyler az olursa, kendilerine üzüleceğin şeyler de az olur…” bu sözü durup düşündüğümde çok şeyler ifade ettiğinin farkına vardım, ya da öyle sanıyorum.

durup biraz daha mı düşünmeli?…evet evet, düşünmeli…

“canımı yakıyor dünyanın güzelliği…” demiş ibrahim tenekeci, bu sözü de ayrıca not düşüyorum bir kenara…

07 Mart 2011

patika...

suskun kelimelerin ardına saklandım rabb'im
rahat bıraksın beni diye, bilmediklerim...
bir yol biliyorum rabb'im, bir yol;
gideni çok geleni yok
yoluna acizliğimi serip;
üzerine bir parça gazete kağıdı
bir tas mahcubiyet..

geçiyorum kendimden
en yalın halimle..
geçmeyene düşüyor yolum..
ben hala bilmiyorum...
sana tutunuyorum...

04 Mart 2011

bir satırlık hüzün...

"...bir hayata kaç acı sığar rab'bim
sol yanımın ağrısı ne zaman geçer
yağmuru düşlüyorum
bulutlardan damla damla düşüyorum kendimi
bir amca masal anlatıyor bana
pencere arkasından
bir çocuk günahsız ellerine dokunduruyor beni
kendimi düşüyorum bu hayattan..."
(vureyka)

böyleyken böyle...

her ihtimale karşı;



http://gocebezamanlar.wordpress.com/

03 Mart 2011

artçı sarsıntılar...

...u/mutsuzluk; yıkıcı bir  depremden sonra ortaya çıkan artçı sarsıntılar...

ruhuna  inancın temellerini sağlam atamayan,  yağmur sonrası  o topraktaki kokuyu hissedemeyip de   pantolonunun paçasına çamur bulaşacak diye ödü kopan,  karizmasını  bir su birikintisine feda etmek istemeyen,  hüzün  ve  hayat arasındaki ilişkiyi  kalbine anlatmayı beceremeyen, aklını boşluğun pusulasına bırakan,
bu  artçı sarsıntılarda beşikte sallanıyormuşcasına
sallanmaya devam eder ve sonunda her an yıkılabilir...

01 Mart 2011

28 Şubat 2011

kuru(tul)muş kelimeler...

zamansız yalnızlıklar aldım
zaman tezgahından
tek kuruş ödemeden
kuruttum
sakladım
özenle
sararmış
iki  sızı arasında...
ara sıra
çıkarıp bakınca
"güz" oluyorum..

22 Şubat 2011

kelime oyunu....

...
bir kelime bir hayat kurtarabilir  mi ?dedim
evet dedi, kurtarabilir lakin karartabilir de...
nası yani? dedim ve sonra tüm  gücümü toplayıp,
"bir hayali yaşatabilir mi peki  bir cümle?" dedim ukala ukala
"öznesine aşina  bir kalbin  varsa  yaşatabilir"  dedi....ve devam ettti;
aklını yüreğine bağlayan bir virgülün varsa mesela  her zaman için umuda kapı aralayabilirsin
her şey olabilir; yeter ki  noktadan uzak dur...
uç noktalarda gezinme...
"üç  nokta" diyorum sadece..üç nokta...
unutma, üç nokta...
...

20 Şubat 2011

kağıdın sessizliğinde...

  "...gözümde büyütmediğim her şey büyüttü beni..."

*** 
"...sanki yanılmışım yanlış sözler büyütüp..."

***
"...yazımı bitirmeden gidebilirim;  mürekkebimde, masamda...
olmadı uysallığında kaldırımların; birkaç kat aşağıda, şurada...

gidebilirim kimbilir hangi defterdeki sözü bitirmeden henüz 
mevsim yaz olamaz, kış yahut ilk değil, belki gülgün güz...
 ...

yazımı bitirmeden gidersem, mürekkebim kurur masamda 
kaldırımları sökemeden hele! uysallık işleyen şu yarada...

elveda yüzyılım, sen giderken siyahı elde ettim tam  burada...

***
"...vazgeçiyorum artık; eksiltin beni hayatınızdan
yalnızlığımdan dönmek istiyorum bugün, altımda bir dünya
yabancım olsun size ait ne varsa..."

(o.alkaya)

16 Şubat 2011

hüzün eskisi...

...
üzgündüm biraz...biraz da şaşkın...
yolunu şaşırmış hangi durakta ineceğini bilemeyen yaşlı bir teyze gibi ...sonra;
kağıttan gemilerim var dedim suspus yüklü, alır mısın?
kaç  para?  dedi gülümseyerek..
bu zamanda hüzün kaça gider ki dedim...
böyle gitmez dedi...böyle gitmez....

http://ufizy.com/#2PHQSuhOuxU/r/!/

15 Şubat 2011

özlem(ek)tim içime, baharda yeşerir mi bilmem...

cancağızım, mor yelpazelim, kederlim nerdesin?
deli olma zamanımız geldi çattı.. yosun tutan sabahların tatsızlığını rafa kaldırma zamanı şimdi, nerdesin?

deli olma gel!  ister o yer minderli, mutfaklardaki yemek kokularına  b'ulaşmış iştahınla gel.   ister, o dut ağacının bahçeye uzanan dallarından birine tutun da gel, gel işte..
 ister, saklambaç oynadığımız o taşlı sokakların kaldırımlarına s'inmiş takunya tıkırtılarını toplayıp, ister o balkonda uyumaya çalışırkenki en neşeli halimizle, bize ellerini uzatan yıldızları tek tek ceplerine  doldur da gel..
gel işte..
voltranı oluşturanlar gibi güç bizde deyip, anılarla dolu hikayeleri avluya s'açalım..kaçalım hiç durmadan..

boş çerçeveli kanadı kırık pencerelere konan gülüşlerimizi de yanımıza alıp, hanımeli kokularını ta ciğerlerimize çekerken yeniden başlasak, en başından.
yine yeniden sevsek herşeyi delicesine, etraftaki tuhaf ruhsuz b'akışlara aldırmadan.   kaldığımız yerden gökyüzüne açılsak..ucundan tutsak hayatı yeniden,.kırmadan hiç bir şeyi, kırılmadan...ama işte yoksun sen..

 uzaktan seyrediyorum artık; uzakta kalan hüzünlü koşuşturmalarımızı...
ah o mor hikayelerden ne kaldı ki  şimdi geriye?
sen ben ve bizi bize bağlayan şakacı anılarımız bir de..

maviyi unuttuk..unutulduk...unutturulduk....
nerdesin?

hayat devam ediyor her şeye rağmen, yaşamak buysa evet yaşıyoruz...
hayat galiba,  yüklemi "özlemek" olan tüm cümleleri  zamanla,  ömür törpüsünde eritip geçmiş sayfalara gömüyor...hadi baharlardan geçtik de kışlar bile vurdumduymaz olmuş, hayat galiba bizi sevmiyor...

sevmek dilimize ne kadar yabancı bir kelime ne kadar uzak....sevmek...sev....mek...sev...

ah cancağızım, mor yelpazelim,kederlim, şakacım...
şimdi her zamankinden daha çok ihtiyacım var sana...
nerede olursan ol gel işte..deli olma.!
gün gibi burdayım...
ve deliyim hala...

(can kardeşim, dert ortağım, e.a...ya ithafen...)

11 Şubat 2011

ikinci el hayat(lar)...

"...insan; yaşanmamış hayatlar biriktirmekle ömrü geçendir. başkalarının hayatlarını, düşüncelerini yaşar durur.  ne zaman kendini yaşayacağı aklına bile gelmez.  zira basit yaşamak kolay gelir insana ve kolaydır da...."
(s.ceylan)
****
insan hayatı ise kumbara gibidir, bozuk düşler ve bozuk cümlelerle doldurulur içi...bir gün içi açıldığında  bütün hepsi yerlere saçılır. ..topla toplayabilirsen...
bozuk düşlerden dağınık yansımalar ortaya çıkar ki bu da kaçınılmaz sonuç....
cümlelerinin limiti dolmamışsa ne ala, bozdur bozdur yaşa...ama dolmuşsa limit, o halde bırak dağınık kalsın, bozuktu zaten cümlelerin...hüzünlü son...
....
ezcümle; ikinci el hayat(lar) kısadır
seni senden alır ve seni sana sensiz verir. ..


08 Şubat 2011

mektup yanar pervane döner...

...
Elimde bir zarf; bir yaz bir kış
Sonra bir tas deniz içinde tufan var
Ekseninden kaymış bakış, bu yedinci çember
Ben neredeyim bu kadar hayata yakışıksız
Mezarlıklardan taşıyor ölüler… sen nasılsın...

Meydanı olmayan bütün coğrafyalar benim
Denizsiz bir kentte giyiniyor hayâl
Bana yazdıklarını okudum anladım
Gölgesine sığındığım bu hikâyede mahşer
Kapı artlarından eşiğime gülümser
Söyle yârim… ademden beri sen nasılsın...
(e.irtem)

05 Şubat 2011

sorular ve zor(l)ular..

zor olan;
yaşadıklarını hissedememek mi?
hissettiklerini yaşayamamak mı?



01 Şubat 2011

hep bir şeyler eksik...

"Ömür yolculuğuna çıkmışız bir kere...
Düşe kalka veya tahtırevanla da olsa, ilerlemeye başlamışız...
O zaman bilmemiz gerekiyor ki, hayat boş değildir!
Ama hayatta bir "boşluk" olduğu doğrudur!

 ...
Dünya hayatı, gerçekten eksiktir!
Ne kadar sevilirsen sevil, hep ihtiyacından az kalır.
Ne kadar seversen sev, karşılığını bulmaz.
Ne kadar kovalarsan kovala, hep kaçar zaman.
Ve her başarı, başarılamayan ne çok şey olduğunu hatırlatır...."
(h.babaoğlu) 

30 Ocak 2011

bir vakitsiz kuş..



"herkes birbirine bakıyordu şimdi..
herkes aynı şeyi düşünüyordu...
yorulmuştuk...
sonra birden...
yani aniden...
uyandık..."

29 Ocak 2011

iki kere iki...

ne yazayım?
neden yazayım?
niye?
bir arpa boyu yol alamadıktan sonra..
koca bir hiçlik gelip de oturmuşsa orta yerine düş(ünce)lerimin
tahttan indirmişse o erişilmez yürek padişahını..
her saltanatın bir sonu vardır mutlaka..
***
her yol  bir g/özetleme kulesi...
özetlersek kısaca; sanırım suskunları oynuyorum...

26 Ocak 2011

yağmur k/açıyor mu ne...düşlerin nerde...

..."eğer ortada tek şemsiye varsa iki kişiden biri mutlaka yağmuru daha çok seviyordur...."
(z.arkan)
 ****
"şemsiyesiz yağmurlar"da ıslanırken
pencere önü kuşlarıyla yağmur düşleri kurmak...
birazcık gözyaşı...
birazcık aşk...

aşk mı dedin...?
yağmura sor derim...
....
bulutlar kararmış olsa da ne çıkar,  her yer kurak...
bir kaç damladan ne çıkar hem...
denizler damlalardan oluşmaz mı, her şey bir su damlası kadar...
 ...
ya kalbin, dualarını bile  ıslatamayacak kadar kurak mı  o da?
o  hiç kurumadı ki...

25 Ocak 2011

papatya falları...

yeni bir bahar toplamıştı
mahmurdu gözleri
buğuluydu  saçları
gül rengi
sabahlarına uyanmıştı
içince umudu
tek nefeste
açtı gözlerini
hayat...

22 Ocak 2011

20 Ocak 2011

içsel haller...

sevmiyorum bu hallerimi, aklımda bir sürü kelime cirit atarken hepsini bir araya toplayıp şöyle aklı başında bir cümle kurmak istemek...bir kitap  okunup bittikten sonra değişen ruh halim...kitap alırken daha çok deneme ve şiir kitapları tercihimdir.  romanı pek tercih etmem  ama "kürk mantolu madonna"yı okuduktan sonra....bilmiyorum...
raif bey...maria puder...ruhum benden ç/alınmış gibi...

19 Ocak 2011

sır...

hüzünlü olmak mutsuz olmak mıdır?
hüzün; temmuz sıcağıdır buz kesmiş bir kalbin.
kendine kilitlenmiş bir kalbin anahtarıdır...
dönünce yüzünü hüzne belki de sevecek seni hayat....

18 Ocak 2011

rüzgâr gülü...

...kulaklarımda
ıslık çalan bir rüzgar
herşey yerli yerinde
yağmur
ha başladı
ha başlayacak..

çeksen yalnızlığını önümden
aşk görünecek....

17 Ocak 2011

biz ve onlar...

"...acı ve mutluluk..ikisi birbirini tamamlayan duygular...
hangi acı sonsuzdur, ya da hangi mutluluk sonsuzdur, hiç düşündünüz mü?
dünyanın en mutlu insanı olduğumuz anlar vardır; ellerimizi nereye koyacağımızı bilemediğimiz, kanatlanıp uçacakmış gibi bir  hisse kapıldığımız..
bazen de acılar içinde kıvrandığımız anlar...
dünyanın başımıza yıkıldığını düşünürüz... 
bu duygular hiç bitmeyecekmiş gibi gelir; her seferinde  bu  böyle sonsuza kadar sürecekmiş gibi...
aslında ne mutluluk sonsuz,  ne de acılar üzüntülerle dolu anlar sonsuz...

öyleyse her daim  unut gitsin gönül; aldırma!...çünkü her u/mutsuzluğun, gözyaşının ardından tebessüm, her tebessümün ardından burukluk gelir...
sarkaçlı yalnızlıklarla sarmaş dolaş  olan  bu duygular aslında  hep içimizde kalacak ve onlar bir yere gitmeyecek; biz bir yere  gitmediğimiz sürece...
o halde alış gönlüm alış...alış...başka yolu var mı?
evet, şimdi kış...
bahar gelmeyecek mi ?
..?"

16 Ocak 2011

k/aralama defteri...

"...Nasıl olsa bu, kendime!" diye, olduğu gibi... Tatlı bir hesaplaşma belki de...Yok, yok hesaplaşma da değil... Aynaya şöyle iddiasızca eğilmek... İçindeki "görücü"ye çıkmak... Gitmek kendine, kendine... Gelmek kendine, kendine... Ağlamak kendince; tebessüm etmek... Herkesin "böyle" bir rehberi; şey... defteri olsa... Solgun, haşarı bir çocukluk bir köşede... Bir köşede uçarı bir gençlik... Gittiği yeri bilmeyen; bilmediğini bilmeyen... Bilir gibi gibilikler... Açtığınızda, araladığınızda aradan bir kol uzansa boynunuza...ağlasanız. Birkaç damla hatıra düşse... Ya, bir düşse... Düş/se de..."
(baharbestesi)

taklitlerinden sakınınız...

"aşk"ı yaşa!
"Aşk"a yaşa!

14 Ocak 2011

anlam(ak)...

...anlatacaksan, anlayan ilk kelimeden anlasın seni, leb demeden yani....
yaşayacaksan, gerçeklerini de  al yanına..
onlar denizin ortasında kalmış hayallerinden iyidir gene de...
hayallerim yüzmeyi öğrendi  diyorsun ha...
tsunamiler var desem...

12 Ocak 2011

yaşamak küçük yer...

"...hepimize olur, gölgeye, ışığa ve insanlara sen demek.  fakat mesela diyememek... aceleden yanıma alamadığm bir sevinç...dinlemediğim anlaşılmasın diye gülümsemek..."

***
" ...zili çal, komşuya sor, ışığı açık bıraktım bilerek
nüfus memurunun yazmayı unuttuğu o harfiz.
hepsi bu...."

***
"...yaşamak küçük yer...
ilk fırsatta aramadık...
damar damar üstüne rastlaştık
bulamadım  ellerimi koyacak yer.."

 ***
"...sözler tellere takılan kazak gibi
bir yabancının bahçesine girerkenki tedirginlik
gözler vişne lekesidir silemez onu hiç bir bez
...
taşlar yıkıldığında taşlar özgür kalır ama gidemez..."

***

"...gerçek mermiler kullanılıyor
hayat gerçekten sıkı..
öyle uzak bir yersin göğsümde öyle sapa..
jandarmanın bile bakmadığı..."

***

"...savaşır gibi yapan iki ordu olmaktan
bizi korumayan aşk
bir tepenin üzerinde bekler
köprüler zentaya dökülür
bazılarımız boğulur
bazılarımız izler..."

***

"...ıssızlığı daha ıssız yapan
gözlerinin beyazındaki yalnızlıktır..."

***
"...dizimdeki yaraydın hiç geçmezdi..."

(f.çalışkan)

11 Ocak 2011

bir şehri yitiriş...

"...Buraya gelmek kolay olmadı!
Bebek potinlerinin balonlu çağrısında
Kabardı dalgın bir su gibi günlerim
Ve bilsen
Yitirdim bir şehri diyerek
Ne düşündüm seni,
Pervazları, gülibrişimleri, merdivenleri…
Buraya gelmek kolay olmadı
Her nefesi kalbe ışıtarak geldim buraya
Ey şehir şimdi soruyorum sana!
Burada…
“Sen benim neyim oluyorsun”
Sana dokundukça rüyada
Ufalanıyor aşkın mirası gömlek
Açılıp kapanıyor kanatlarım havada..."
(ö.erdem)
 

10 Ocak 2011

dalga...

"...Geçme sakın! Dalga bu!...
Bu denizleri dalga diyerek geçme tanı, düşün binlerce içi dalgasız yaşayanı. Hangi dalganın, bilebilir miyiz biz, bizi yutacağını; es geçersek hayatı, pas geçersek hayatı, tıs geçersek hayatı.. Mevlana’nın hocası, "dışardaki dalgalardan korkuyorsun ama içindeki dalgalardan haberin yok gibi" der…

Dalgalara kapılmadan hayatı sürdüremeyiz; bu belli. Dalgaların bizimle dalga geçmesine fırsat vermeden kavuşmak sahil-i selametse aslolan; dalgalarsız imtihan olmaz ki...Dağlar dalga dalga aşılır… Her dalga aşılmayı bekler.. Aşılmaya değmeyen dalga dalga değildir.
...

"Dalga" dalmaktan geliyorsa, hayatın kendisi dalınmış değil midir; yani dalmış değil miyiz dalgaya… dalgadan kaçış yok. Kabullenişe teslimiyetle yaklaşırsak, insanlığımızı, dalganın altında bir deniz gibi derinlere bitiştirmiş olacağız..."
(muhabbetfedaisi)

08 Ocak 2011

yorum...

...doğu/yorum, görü/yorum, duyu/yorum, bili/yorum, hissedi/yorum, anlı/yorum, ağ/lıyorum, gülü/yorum, sevi/yorum, özlü/yorum, konuşu/yorum, yazı/yorum, yaşı/yorum...ve nihayet...
hayat ki yorum/lardan ibaret; güzel yorum/layabilene...

06 Ocak 2011

soba...

"...yaklaştıkça yakan, uzaklaştıkça soğuyan dostluklar gibi. İç'iniz bittiğinde etrafınızda dostlarınız da bitecek demektir bu....Öyle ya," iç başka, dostluk başka!" Demek ki içinizi, işinizi, sıcaklığınızı, tebessümünüzü esirgemeyecektiniz gelenden gidenden.
Görüntü kurtarmıyordu. Adamın içi geçmiş derler ya, geçmiş bir sobanın etrafında kimler olaydı?  Faruk Nafiz’in Han Duvarları’ndaki ateşin etrafında garipler niye toplansındı yoksa?
Bir sıcaklıktı, bir dost sıcaklığı idi herkesin aradığı.. "Bir adım sıcaklığa on adım gel!" diyor mu bütün adımların sahibi..
İçini doldurmalı insan,sonra yan yakın, kimsecikler etrafımda yok diye yakınmazsın. Bundan emin olmanı istiyorum. "öff be!" bir soba sıcaklığı(n) bile yoksa, yalnızlıktan şikayete hakkın olabilir mi..."
(muhabbetfedaisi)

03 Ocak 2011

insana özlemle epigraflar...

 Bilmek:
"Bilmek, bilinmeyenleri çoğaltmak değildir de nedir? Bildikçe acımız arttığı gibi bilmediklerimiz de artmaz mı? O halde bilmek bilmemektir..."

 Konuşmak:
"Gereksiz bir eylem olup can sıkıntısını geçirmeyi hedefler. Konuşmak susmayı öğrenmek için olursa değerlidir. Konuşmak konuşmak içinse, yaşamak da yaşamak içinse nerde kaldı insanlık?..."


 Kanmak;
 "Madem aynı dünyada yaşıyoruz, neden her bir insanın farklı bir dünyası var? Her evde ayrı bir âlem, her birey de ayrı bir dünya… Malum “her insan yalnız ölür.” Aynı göğe bakıp, aynı yağmurun altında ıslanıp da nasıl farklı dünyalara sahip olabiliyoruz? Hepimiz O’nun kulu ve sanatı isek ve ortak şeylere ağlayıp gülüyorsak neden farklı dünyalarımız oluşur her birimiz için? Farklı dünyalarda farklı hayallerde yaşar gideriz de aynı dünyada yaşadığımızı sanırız. İnsanoğlu kandırılmaya hatta kendini kandırmaya ne kadar da gönüllü...."
(s.ceylan)

içimizden eksildi...

"..bir yerlerde beklediğini sandığımız büyük rüyalar
galiba artık heyecanlandırmıyor kimseyi
nicedir eksildi içimizden o çekip gitme duygusu
eski neşesine bir türlü kavuşamayan kalbim
saçıp savurdu buraya gelene kadar
içindeki şarkıları
şimdi gündelik hayatın sade gürültüsü

kuru düzeni kuşatırken
sessizliğimi
ardına saklandığım kelimeler
kadar bir hayat
ölmeden önce okunacak,

yazılacak birkaç kitap..."
(m.mungan)