24 Mart 2011

parçalı bulutlu hayatlar....

"herkes aynı ölmüyor...
kimi azala azala..."
(m.mungan)

****
herkes aynı şarkıyı söylüyor...
sen detone oluyorsun...

herkes aynı yağmurda ıslanıyor
sen sele kapılyorsun...

güneşe dönmüşken yüzünü bazıları
sen parçalı bulutlu yaşıyorsun....
......
evet, herkes aynı ölmüyor kimi azala azala....

22 Mart 2011

anonim yalnızlıklar senfonisi...

ne kadar varsan, o kadar kimsesizsindir kendine...
ne kadar yoksan, o kadar acın azalır içine...
ne kadar gülersen, o kadar gül solar kalbinde..
ne kadar ağlarsan, o kadar büyür aşk ellerinde...

ne kadar yalnızsan
ne kadar azsan
o kadar özgürsündür...

sözlerin
yükselirken
göğe...
sen
çoktan ölmüşsündür...

18 Mart 2011

algılarımızdaki fay kırıkları...

"Yalan dünya çatırdıyor artık, bu belli. Tutunacak gerçek bir dünyamız var mı peki?" (g.özcan)

bu söz beni yüreğimden vurdu desem yeridir. var mı gerçekten tutunacak bir dünyamız. yıkılan bir dünyanın altında kalanlar sadece yaşama dair hayallerimiz mi? yoksa "bir hiçliğin koca gövdesi" mi? gerisi nasıl anlatılabilir bilmem. avutulabilir mi, bir noktanın şiddetinden kopup gelen umutsuzluğun gözyaşları? acizlik kavramının tsunamisine kapılan duyguları kurtarabilmek mümkün mü?....boşlukta sallanıyoruz demiştim de bir zamanlar, kendim bile buna inanmamıştım. ya şimdi?

kainattaki boşlukta salllanan bizlerin; bir nokta kadar cürmümüz olduğunu anlamanın artık "bir gereklilik olduğu" bilincini, şu kalbimize, şu kendinden geçmiş ruhumuza nasıl anlatabiliriz?

"nokta"yım..."nokta"sın..."nokta"yız...
"nokta"dayız...
"nokta içinde nokta"...
ben, sen, o...
biz, siz, onlar...
susuyorum...
susmak belki de, içinde seninle konuşmaya çalışan bir "sen" daha olduğununun farkına varmanın en güzel yolu...

bir başlangıç noktası belki de...

15 Mart 2011

kışa bakan sokak...

"kışa bakan sokak çocukluğumdur
ağlarken sular ürpermiş
ne köpürtmüş sevinci
ne aşk tiryakisi
içinde sarhoş kuytular
biraz mahur biraz hüzzam
ne zaman rüyaya uzansam
kederle eskitilmiştir...

kurak zaman kokmuştur toprak
taşmıştır an'ın sessizliği
renksiz bir vazoya
gövdesini suyla gizlemiş
acıyla kardeştir...

dağa bakan sokak
ne annemdir ne kendim
avludur seçilir
çarşıdır söylenir
hayat için eksilmiş
yalnızlıkla söylenmiştir..."(betül tarıman)

küçükken herkes kartpostal sanatçı resimleri gibi şeyler biriktirirken, ben nerde bir kaç mısralık şiir görsem onları bir araya toplar, onları okurdum. elime elma şekeri tutuşturulmuş bir çocuk gibi sevinçten gözlerim parlardı. hala değişmedi bu tutkum. şimdilerde çok fazla okumaya fırsatım olmasa da, şiir okurken zaman bende duruyor, zamanın içinde adeta kayboluyorum.
ibrahim tenekeci; "seviyorum aklımın almadığı şeyleri...." demiş ya...
galiba ben de, seviyorum aklımın almadığı şeyleri...

11 Mart 2011

durup dururken...

"bir neden bulur kalp üzer insanı..." (b.tarıman)

kalp nedensiz üzer mi ki insanı? belki de üzer. akıl söyletirse, kalp de üzer, ağlatır bazen. kalp tıpkı çocuk gibidir; durup dururken ağlayabilir, ağlatabilir, sevebilir, sevdirebilir, küçücük şeylerden mutlu da olabilir.

kalp güzel şeyler barındırır içinde; eğer kararmamışsa bir noktadan sonra. en güzeli sevgiyi, aşkı, şefkati barındırması, koruyup kollaması onları, içinde taptaze tutabilmesi...

kağıt gibi inceciktir kalp, kırılmaya müsaittir. kırılan bir kalp....
kırılan bir kalp, bir daha eski haline dönebilir mi?
"dal rüzgarı affetmiştir ama, kırılmıştır bir kere..."

durup dururken sever mi ki insan, durup dururken ağlar mı....nedensiz yaşanır mı hiç, nedensiz ölünmeyeceği gibi....
ama ben durup dururken yazıyorum işte....neden, ben de bilmiyorum.
kalbim üzme beni n'olur...
"akıl bir serçeyi avuç içerisinde tutmaksa, kalp avucunun içine kendini koymaktır..(sıfırbir)

avucunu aç bir bak, ne görüyorsun?
hiç....

09 Mart 2011

işin aslı...

“insan istediği şeylerin kölesidir, istemediği şeylere karşı alabildiğine özgürdür….”ataullah iskenderi

farkındaysanız istekler arttıkça mutsuzluğumuz da bir o kadar artıyor. çünkü istediğimiz şeylere çoğu zaman ulaşamıyoruz, hadi ulaştık diyelim hemen peşi sıra başka istekler yerini alıyor. mevki makam istiyoruz, mal mülk istiyoruz, hep somut şeyler. çok sonraları bunları elde ediyoruz belki, lakin mutluluğu yakalıyor muyuz, hayır. özgür olabiliyor muyuz, hayır. hepimiz kendi isteklerimize zincirlerle bağlı modern köleler şeklinde hayatımızı idame ettirmeye çalşıyoruz.

ataullah iskenderi yine der ki; “kendileriyle sevindiğin şeyler az olursa, kendilerine üzüleceğin şeyler de az olur…” bu sözü durup düşündüğümde çok şeyler ifade ettiğinin farkına vardım, ya da öyle sanıyorum.

durup biraz daha mı düşünmeli?…evet evet, düşünmeli…

“canımı yakıyor dünyanın güzelliği…” demiş ibrahim tenekeci, bu sözü de ayrıca not düşüyorum bir kenara…

07 Mart 2011

patika...

suskun kelimelerin ardına saklandım rabb'im
rahat bıraksın beni diye, bilmediklerim...
bir yol biliyorum rabb'im, bir yol;
gideni çok geleni yok
yoluna acizliğimi serip;
üzerine bir parça gazete kağıdı
bir tas mahcubiyet..

geçiyorum kendimden
en yalın halimle..
geçmeyene düşüyor yolum..
ben hala bilmiyorum...
sana tutunuyorum...

04 Mart 2011

bir satırlık hüzün...

"...bir hayata kaç acı sığar rab'bim
sol yanımın ağrısı ne zaman geçer
yağmuru düşlüyorum
bulutlardan damla damla düşüyorum kendimi
bir amca masal anlatıyor bana
pencere arkasından
bir çocuk günahsız ellerine dokunduruyor beni
kendimi düşüyorum bu hayattan..."
(vureyka)

böyleyken böyle...

her ihtimale karşı;



http://gocebezamanlar.wordpress.com/

03 Mart 2011

artçı sarsıntılar...

...u/mutsuzluk; yıkıcı bir  depremden sonra ortaya çıkan artçı sarsıntılar...

ruhuna  inancın temellerini sağlam atamayan,  yağmur sonrası  o topraktaki kokuyu hissedemeyip de   pantolonunun paçasına çamur bulaşacak diye ödü kopan,  karizmasını  bir su birikintisine feda etmek istemeyen,  hüzün  ve  hayat arasındaki ilişkiyi  kalbine anlatmayı beceremeyen, aklını boşluğun pusulasına bırakan,
bu  artçı sarsıntılarda beşikte sallanıyormuşcasına
sallanmaya devam eder ve sonunda her an yıkılabilir...

01 Mart 2011